Foreign Language Reduces False Memories by Increasing Memory Monitoring

Yabancı Dilde Konuşmak Sahte Anıları Azaltıyor

Sahte anılar, çarpıtılmış veya yanlış şekilde hatırladığımız geçmişe ilişkin olaylardır. Bu çalışmada yabancı dil kullanımının anadil kullanımına kıyasla sahte anı oluşumuna etkisi araştırılmıştır. Araştırmanın ilk aşamasında DRM paradigması kullanılarak katılımcılara belirli bir kelime listesi sunulmuş ve daha sonra bu liste ile ilişkilendirilen bir kelime gösterilip bu kelimenin listede yer alıp almadığını hatırlamaları istenmiştir. İkinci aşamada ise daha önce izledikleri bir videoya dair verilen cümlelerin doğru olup olmadığı sorulmuştur. Katılımcıların bir kısmı çalışma süresince ana dilini konuşurken diğerleri genellikle daha ileri yaşlarda ve akademik bağlamda öğrendikleri yabancı bir dili kullanmıştır.

Araştırmanın sonuçları, yabancı dilde konuşan katılımcıların ana dilde konuşan katılımcılara kıyasla, listede görmemiş oldukları bir kelimeyi veya fark etmemiş oldukları bir detayı daha az ifade ettiğini göstermiştir. Kısacası, yabancı dilde konuşan katılımcılar sahte anıları daha az raporlamıştır.

Araştırmacılar, yabancı bir dilde konuşmanın sahte anı oluşturma eğilimini azaltmasının arkasındaki nedeni dil izleme hipotezi olarak belirtmiştir. Bu hipotez, kişilerin yabancı dilde konuştuklarında hızlı ve otomatik yanıtlardan ziyade, üzerine düşünülmüş ve kontrollü yanıtlar verdiğini iddia eder. Dolayısıyla, yabancı dilde konuşan katılımcıların hatırlamaya çalışırken hızla sonuca varıp sezgisel cevaplar vermek yerine anıları detaylı bir şekilde değerlendirdikleri ve bu sayede daha az sahte anı oluşturdukları belirtilmiştir.

Kaynak: Grant, L. H., Pan, A. Y., Huang, Y., Gallo, D. A., & Keysar, B. (2023). Foreign language reduces false memories by increasing memory monitoring. Journal of experimental psychology. General152(7), 1967–1977. https://doi.org/10.1037/xge0001378

Music Cues İmpact the Emotionality but not Richness of Episodic Memory Retrieval

Müzik Olayın Hatırlanma Biçimini Değiştiriyor

Müzik; bireyleri bilişsel, duygusal ve fiziksel olarak birçok yönde etkileyen uyarıcı bir faktördür. Bu araştırmada, dinamik görsel sahnelerin yeni kodlanmış hallerini hatırlatmak için müzik kullanılmış ve müzik çevresel seslerle karşılaştırılmıştır.

Ayrıca, müzik/ses uyaranlarının duygusal değerinin ve uyarılmasının hafıza üzerindeki etkileri araştırılmıştır.

Katılımcılar müzikle uyarılan anıları, sesle uyarılan anılara göre önemli ölçüde daha olumlu ve rahatlatıcı olarak değerlendirmiştir. Dahası, müziğin yalnızca hissedilen kaygıyı azaltmakla kalmayıp bir olayın hatırlanma biçimini de değiştirebileceğini gösteren bulgular, müziğin olayların duygusallığına dair anıları önyargılı hale getirebileceğini ortaya koymuştur.

Sonuç olarak, müzik; terapötik ve sağlıkla ilgili kullanımlar için önemli bir destek sağlamaktadır çünkü müzik uyarılarının anılarımızın duygusal tonunu benzersiz bir şekilde şekillendirebileceği gözlenmiştir.

Kaynak: Kelly Jakubowski, Dana Walker & Hongdi Wang (2023). Music cues impact the emotionality but not richness of episodic memory retrieval, Memory, 31:10, 1259-1268. https://doi.org/10.1080/09658211.2023.2256055

(A)phantasia and Severely Deficient Autobiographical Memory: Scientific and Personal Perspectives

(A)fantazi ve İleri Derece Yetersiz Otobiyografik Bellek

Afantazi ya da afantazya, zihinsel imgeleri görselleştirememe durumudur. Afantazili bireyler zihinsel imgeler (phantasia) oluşturmaya çalıştıklarında, zihinlerinin önünde görsel temsiller oluşturamaz. Geçmiş olayları zihinsel olarak görselleştirme veya belirli deneyimlerin canlı zihinsel görüntülerini oluşturmada güçlük çekerler. Bu durum, görsel imgeleme yoluyla geçmiş deneyimleri yeniden yaşama kapasitelerini etkiler ve kişisel anıların ayrıntılı görsel yönlerini hatırlamakta zorlanmalarına yol açabilir.

İleri derecede otobiyografik bellek yetersizliği ise kişisel geçmiş olayları canlı bir şekilde hatırlayamama durumudur. Otobiyografik bellek yetersizliği olan bireyler geçmiş deneyimleri hakkında genel bir bilgiye sahip olabilirler ancak belirli olaylar için zihinsel olarak zaman yolculuğu yapma ve ilgili manzaraları, hisleri ve duyguları yeniden deneyimleme becerisinden yoksundurlar. Otobiyografik bellek eksiklikleri, geçmiş deneyimleri ayrıntılı ve sürükleyici bir şekilde zihinsel olarak yeniden yaşama kapasitelerini etkilemektedir.

Makale zihinsel imgeleme eksikliği olan afantazinin bir bireyi geçmişinden ve geleceğinden mutlaka koparmayabileceğini gösteren bilimsel bulgular sunmaktadır. Afantazi, hafıza ve hayal gücünün görsel yönü ile ilişkilidir. Diğer yandan, ileri derecede otobiyografik bellek yetersizliği, özellikle otobiyografik hafıza ve geçmiş deneyimleri zihinsel olarak canlandırma yeteneği ile ilgilidir. Bireylerin bir durumu diğeri olmadan deneyimleyebileceğini ve iki durumun bir arada bulunabileceğini ancak eş anlamlı olmadığını belirtmek önemlidir.

Ayrıca makalede, zihinsel imgelemenin bilimsel ve matematiksel yaratıcılıktaki rolüne vurgu yapılmştır. Zihinsel imgelemenin karmaşık kavramları görselleştirmeye, problem çözme ve hipotez oluşturmaya olanak tanıdığını, bilim insanları ve matematikçiler arasındaki iletişimde önemli bir rol oynayabileceğini ve bireylerin karmaşık kavramları görselleştirmesine, yeni fikirler üretmesine ve başkalarıyla etkili bir şekilde iletişim kurmasına olanak sağlayabileceğini belirtmiştir.

Kaynak: Watkins N. W. (2018). (A)phantasia and severely deficient autobiographical memory: Scientific and personal perspectives. Cortex; a journal devoted to the study of the nervous system and behavior105, 41–52. https://doi.org/10.1016/j.cortex.2017.10.010

The Happiest and the Saddest Autobiographical Memories and Aging

En Mutlu ve En Üzücü Otobiyografik Anılar ve Yaşlanma

Farklı yaş gruplarında pozitiflik etkisini araştıran araştırmada, katılımcılar genç yetişkinler (20-27), orta yaşlı yetişkinler (39-48) ve yaşlı yetişkinler (58-85) şeklinde yaş gruplarına bölünmüştür. Katılımcılardan en mutlu ve en üzgün anılarını anlatmaları ve bu anıları detaylandırmaları istenmiştir. Daha sonra, katılımcılardan 10 pozitif kelime (ilgili, heyecanlı, güçlü, coşkulu, gururlu, uyanık, ilham verici, kararlı, dikkatli ve aktif) ve 10 negatif kelimenin (ilgisiz, üzgün, suçlu, korkmuş, düşmanca, asabi, utanmış, gergin ve endişeli) her birini anılarını düşündüklerinde hissettikleri duyguların seviyesine göre derecelendirmeleri istenmiştir.

Araştırmanın sonuçlarına göre, yaşlı yetişkinlerin anılarını hatırladıklarında pozitif duyguları daha fazla hissettikleri ortaya konmuştur. Orta yaşlı yetişkinlerin yaşlı yetişkinlerle mutlu anılar için derecelendirmeleri birbirine benzerken genç yetişkinlerle de üzgün anılar için derecelendirmelerinin birbirine benzediği bulunmuştur. Aynı zamanda, genç yetişkinlerin pozitif duyguları yaşlı yetişkinlere göre düşük çıkmıştır. Bu bulgular, yaşlı yetişkinlerin daha az olumsuz duygusal anılara erişemediklerini veya anıları daha olumlu bir şekilde tanımlamadıklarını fakat sadece bu anıları daha olumlu değerlendirdiklerini göstermektedir. Bu da yaşlı yetişkinliğin yaşam deneyimlerinin daha olumlu değerlendirilmesi ile karakterize edilebileceğini göstermektedir.

Kaynak: Ikier, S., Duman, Ç. The happiest and the saddest autobiographical memories and aging. Curr Psychol 41, 4907–4919 (2022). https://doi.org/10.1007/s12144-020-00993-w

Fade In, Fade Out: Do Shifts in VisualPerspective Predict the Consistency of Real-World Memories?

Görsel Perspektifteki Değişimler Anıların Tutarlılığını Öngörebilir mi?

Anılarımız geçmişte ne olduğu hakkında bilgi verir, ancak geçmişin kesin bir açıklaması değildir. Anıları hatırladıkça, geçmişi yeniden yapılandırarak mevcut ihtiyaçlarımıza uyarlarız. Bu süreçte anılar tamamen değişmez, bazı bilgiler korunur. Yeniden yapılandırmada anılar bazen kişinin kendi perspektifinden (alan perspektifi), bazen de dışarıdan bir kişi olayı izliyormuş gibi (gözlemci perspektifi) hatırlanır. Zaman içinde bu iki perspektif arasında kaymalar olabilir.

Bu çalışmada hatırlamalar sırasındaki perspektif değişimlerinin bellek tutarlılığını yordayıp yordamadığı sorusuna cevap bulmak amaçlanmıştır. İlk oturumda, katılımcılardan günlük yaşamdan altı anıyı mümkün olduğunca ayrıntılı bir şekilde yazmaları istenmiştir. İkinci oturumda ise aynı anıları, aynı detayda yazmaları istenmiştir. Her aşamada bu anıların hangi perspektiften çağrıldığı sorulmuştur. Her iki oturum için de anıların kodlanmasında anılarla ilgili detaylar, olaysal, algısal, duygu/düşünceler, yer ve zaman olmak üzere kategorilere ayrılmıştır. Daha sonra, ilk aşama ve ikinci aşama arasındaki tutarlı, çelişkili, anımsatıcı, yeni ve atlanmış detaylar karşılaştırılmıştır.

Sonuç olarak görsel perspektifteki değişimlerin otobiyografik anıların tutarlılığındaki değişimlerle ilişkili olduğu bulunmuştur. Yani detaylar daha az tutarlı ise, perspektiflerdeki değişimler daha belirgindir. Ayrıca, gözlemci perspektifindeki değişimler daha az tutarlı duygu/düşünce detaylarıyla ilişkilendirilmiştir. Bu bulgu, gözlemci perspektifinin, bir olay meydana geldikten sonra kişinin içsel deneyimini değiştirme yeteneğini yansıtabileceğini göstermektedir.

Bu bulgulardan yola çıkarak gözlemci bakış açısına geçmenin kendimizi geçmişten uzaklaştırmamızı sağladığı, böylece her ayrıntıyı yeniden deneyimlemeden olayları hatırlayabilmemize olanak tanıdığı söylenebilir. Belki de gözlemci perspektifi, olayı kendimizden başka biri olarak deneyimlememize sebep olmaktadır.

Kaynak: Wardell, V., Jameson, T., Bontkes, O. J. R., Le, M. L., Duan, T., St. Jacques, P. L., Madan, C. R., & Palombo, D. J. (2023). Fade In, Fade Out: Do Shifts in Visual Perspective Predict the Consistency of Real-World Memories? Psychological Science, 34(8), 932-946. https://doi.org/10.1177/09567976231180588

Organizational Emotional Memory

Örgütsel Hafızada Duygusal Belleğin Önemi

 “Örgütsel Duygusal Bellek” kavramı, örgütlerin davranışlarını ve karar alma süreçlerini önemli ölçüde etkileyen kolektif bir duygusal belleğe sahip oldukları fikrini temel almaktadır. Bu araştırmada, duygusal olayların bir kurum içindeki etkisi vurgulanmakta ve bu deneyimlerin gelecekteki tepkileri şekillendiren kalıcı bir duygusal iz yarattığı savunulmaktadır. Ayrıca, duygular ve örgütsel hafıza arasındaki etkileşim incelenerek örgütsel performans ve uyum sağlama yeteneğinin geliştirilmesi için duygusal zekâ ve farkındalığın nasıl kullanılabileceğine dair içgörü sağlamak amaçlanmıştır. Örgütsel duygusal belleğin araştırılması örgütlerin kültürünü ve işleyişini şekillendiren incelikli dinamiklerin daha derinlemesine anlaşılmasına da katkıda bulunmaktadır.

Literatürdeki hafıza araştırmalarında ortak olarak çalışan hafızasının duygusal ve kolektif anıları hatırlarken ne kadar net ve keskin bilgileri hatırladıkları karşılaştırılmış ve bağlı oldukları kurum içerisindeki duygusal anılar ile kolektif anılar da kıyaslanmıştır. Literatürdeki araştırmalar duygusal hafızanın, bildirimsel (declarative) ve işlemsel (procedural) hafıza ile etkileşimde bulunarak örgütsel hafızada önemli bir işlevi olduğu, duygusal hafızanın canlılığının ve doğruluğunun ise bu etkileşimin kalitesini belirlemede önemli bir rol oynamadığını göstermiştir. Canlı (vivid) hafızada pozitif duygusal deneyimlerde hafıza hataları azalırken rahatsız edici duygusal deneyimlerde bilinçli hatırlamanın zorlaştırdığı saptanmıştır. Son olarak, pozitif duygusal deneyimler örgütsel süreklilik, rutinlere bağlılık ve olumlu değerlendirmelerle ilişkilendirilirken negatif duygusal deneyimlerin tam tersi etkiler yarattığı bulunmuştur.

Kaynak: Akgün, A. E., Keskin, H., & Byrne, J. (2012). Organizational emotional memory. Management Decision, 50(1), 95–114. https://doi.org/10.1108/00251741211194895

Representing the collective past: public event memories and future simulations in Turkey

Kolektif Geçmişi Temsil Etmek

Bir olayı deneyimlemesek dahi, başka insanların deneyimlediği ya da medya aracılılığıyla doğrudan ya da dolaylı olarak maruz kaldığımız toplumsal olaylar da otobiyografik hafıza sistemimizde kişisel anılar gibi yer almaktadır. Bunun yanı sıra bu anılar kolektif hafıza sisteminin de bir parçası haline gelmektedir.

Kişisel geçmişimizdeki anıları temsil etme şeklimiz, bu toplumsal olayları nasıl hatırladığımızı da etkileyebilir. Ancak toplumsal olay anıları da otobiyografik anıları bilgilendirmektedir ve hatta zamanla kişisel olay anılarının içeriğini ve erişilebilirliğini değiştirebilmektedir. Aynı zamanda; toplumsal olayları nasıl hatırladığımız ve detaylandırdığımız, tutum, davranış ve geleceği temsil şeklimizi de etkilediğinden dolayı toplum bağlamında bir aidiyet duygusu hissetmemizi sağlamaktadır. Bu nedenle toplumsal olay anılarının bireyin/toplumun amaç ve değerlerinin etkileşime girdiği bir bağlam olarak değerlendirebilmek mümkündür.

Laboratuvar direktörümüz Sezin Öner ve Sami Gülgöz’ün (2020) yaptığı çalışmada, kişisel olaylarda gözlemlenen bellek özelliklerinin toplumsal olaylar için de geçerli olup olmadığı araştırılmıştır. Türkiye’de yaşayan katılımcılardan yaşamları boyunca Türkiye’de meydana gelen en önemli toplumsal olayları anlatmalarını ve bu olayları çeşitli hafıza özelliklerine göre derecelendirmelerini istenmiştir. Ayrıca episodik (kişiye özel/kişisel deneyimlerden oluşan) gelecek düşüncesi de otobiyografik hafıza sisteminin bir parçası olduğundan dolayı, katılımcılardan kendileri ile ilgili gelecekte olmasını bekledikleri olaylar sorulmuştur. Araştırmada, toplumsal olayların daha iyi hatırlanmasını sağlayan hafıza özellikleri ve bireysel faktörler incelendiği gibi anı tümseği (reminiscence bump)* kavramının toplumsal olaylarda gözlenip gözlemlenmediğini anlamak için olayların zamansal dağılımına da bakılmıştır. Ek olarak, bireylerin gelecekte hangi olayların gerçekleşebileceği ve bu olayların ne zaman gerçekleşebileceğini düşündüğü incelenmiştir.

Araştırmanın sonuçlarına göre, toplumsal olay anılarının çoğu yakın zamanlarda yaşanan olumsuz olaylardan oluşmaktadır. Aynı şekilde geçmişte olması beklenen olaylar da yakın geçmişle ilgili olaylarla ilgili beklenen olumsuzlukları içermektedir. Toplumsal olaylarda anı tümseği etkisi gözlemlenmese de yaşa göre dağılımlar incelendiğinde güçlü bir güncellik etkisi gözlemlenmiş. Yani, güncel olaylar daha iyi hatırlanmaktadır. Hangi olayın daha çok hatırlandığına veya hangi hafıza özelliklerinin hatırlama sıklığını etkilediğine bakıldığında; geçmiş olaylar için olayın kolektif hafızanın bir parçası olduğuna inanmanın, psikolojik mesafenin ve imgelemenin hatırlama sıklığını arttırdığını fakat gelecekte olabilecek olaylar için sadece olayın kolektif hafızanın bir parçası olacağına inanmanın hatırlama sıklığını arttırdığı bulunmuştur.

* Bireylerin 10-30 yaşlarındaki dönemin hayatlarındaki en önemli olayları yaşadıkları dönem olarak hatırlamasına “anı tümseği” adı verilmektedir.

Kaynakça: Öner, S., & Gülgöz, S. (2020). Representing the collective past: public event memories and future simulations in Turkey. Memory, 28(3), 386-398.

Phenomenological experience of mental time travel with a counterpart self

Muadil Benlik ile Zihinsel Zaman Yolculuğunun Fenomenolojik Deneyimi

“Geçmiş olaylar ve gelecekte gerçekleşebilecek olayları, gerçek benliğimizle veya başka biriymiş gibi zihnimizde canlandırmamız fenomenolojik deneyimlerimizi etkiler mi?” sorusuna cevap almak adına, kişi kendisi (real-self) ve muadil benlik (counterpart self) ile ‘’mental time travel’’ dediğimiz zihinsel zaman yolculuğunu yaptığında iki benlik arasında fenomenolojik özellik açısından benzerlik olup olmadığını araştırılmıştır. Katılımcılardan kendi benlikleri ile otobiyografik geçmiş anılarını, karşı olgusal ve gelecekte gerçekleşebilecek bir olayı ve bunlara ek olarak kendilerini başka biriymiş gibi düşünüp geçmişte olmuş ve gelecekte olabilecek bir olayı zihinlerinde canlandırmalarını ve bu olayların fenomenolojik özelliklerini değerlendirmeleri istenmiştir.

Araştırmanın sonucunda gelecekte olabilecek olayların daha olumlu ve benlikle daha çok bağlantısı olduğu, karşı olgusal olayların daha az duygusal yoğunlukta olduğu ve otobiyografik geçmiş anıların da görsel deneyim açısından daha çok ayrıntı içerdiği bulunmuştur. Ayrıca, katılımcılar kendilerini bir başkasıymış gibi düşünüp olayları zihinlerinde canlandırdığında geçmiş olayların fenomenolojik deneyim açısından gerçek benlikle canlandırılan olaylarla benzer olduğu ve gelecekte olabilecek olayların fenomenolojik deneyimlerinin daha zayıf ve daha önemsiz olduğu bulunmuştur. Diğer bir deyişle, katılımcılar kendilerini başka birisiymiş gibi düşünmeye ne kadar iyi adapte oldularsa ve karşı benliğe ne kadar ilgileri varsa, fenomenolojik deneyimlerin o kadar arttığı görülmüştür.

Kaynakça: Ikier, S., Duman, Ç., & Gökel, N. (2022). Phenomenological experience of mental time travel with a counterpart self. Applied Cognitive Psychology36(3), 536-547.

Can Déjà Vu Result from Similarity to a Prior Experience? Support for the Similarity Hypothesis of Déjà Vu

Déjà Vu Aşinalık Hissinden mi Kaynaklanıyor?

Çoğu insan hayatında en az bir kez déjà vu yaşamıştır. Déjà vu, bir durumun ilk kez yaşanmasına rağmen daha önce yaşanılmış gibi hissedilmesi olarak tanımlanabilir. Bu tuhaf hissin kaynağı hakkındaki mevcut araştırmada katılımcılara sahneler izletilerek aşinalık hissinin Déjà vu hissine sebep olup olmayacağı incelenmiştir.

Araştırmanın ilk aşamasına deney düzeneği olarak 240 adet siyah-beyaz görsel sahne oluşturulmuştur. Bu temsillerin yarısı asıl sahneler (AS), diğer yarısı ise bu asıl sahnelere karşılık gelen benzer sahneler (BS) olarak tasarlanmıştır. Daha sonra, katılımcılardan görseller arasındaki benzerliği ve yaşadıkları Déjà vu hissini değerlendirmeleri istenmiştir.

Çalışmanın ikinci kısmında ise iki adet deney yapılmıştır. Deney 2A’da, katılımcılardan ilk deneyden farklı olarak yalnızca déjà vu’nun varlığını evet/hayır olarak belirtmeleri istenilmiştir. Deney 2B’de ise evet-hayır yanıtlarından ziyade katılımcılardan déjà vu yoğunluğunun derecelendirmesi istenmiştir. Deney 1’den farklı olarak bu deneyde, déjà vu’ya atıfta bulunmaksızın, ipucu ile hatırlatma sonrası ne kadar benzerlik hissi yaşadıkları sorulmuştur.

Araştırmanın sonucunda deneysel sahne benzer temsil sahneyi biçimsel olarak andırsa da bu benzerliğin kaynağının katılımcılar tarafından hatırlanmadığı bulunmuştur. Sonuçlar aşinalık durumu, yani ipucu ile hatırlama olmadan tanıma (recognition without cued recall) etkisinin déjà vu ile ilişkili olduğunu göstermektedir.

Kaynakça : Cleary, A. M., Ryals, A. J., & Nomi, J. S. (2009). Can déjà vu result from similarity to a prior experience? Support for the similarity hypothesis of déjà vu. Psychonomic bulletin & review, 16(6), 1082-1088.

What Science Tells Us About False and Repressed Memories

Sahte ve Bastırılmış Anılar Hakkında Bilim

Bize Ne Diyor?

Bastırılmış anıların varlığı ve yokluğu hakkında genellikle klinikçiler ve hafıza araştırmacıları arasında bir çekişme yaşanmaktadır. Bu anılar travmatik deneyimlerden kaynaklı bastırıldıkları için mi unutulmuşlardır ya da telkine dayalı bir şekilde sahte anılar olarak mı oluşmuşlardır yoksa sadece sıradan bir şekilde unutulmuşlar mıdır? Peki bilim bize ne diyor?
Araştırmalara bakıldığında yanlış hafıza yerleştirme yöntemi ile katılımcıların neredeyse %30’una sahte otobiyografik anıların yerleştirilebileceği bulunmuştur. Travmatik anılara baktığımız zaman genellikle duygusal olarak negatif ve tekrarlanan olaylar oldukları için yanlış hafıza yerleştirme yöntemi ekolojik geçerlilik bakımından eleştirilmiştir. Ancak, yapılan çalışmalar negatif ve tekrarlan olayların da telkine dayalı olarak yerleştirilebileceğini göstermiştir. Örneğin, bu yöntemle insanlar hiç kaybetmedikleri eşyalarını çocukken sanki birkaç kez kaybetmiş gibi hatırlayabilmektedirler.


Bastırılmış anıları savunma mekanizması olarak istenmeyen deneyimlerin zihinden uzaklaştırılması yerine bilimsel açıdan açıklamak istersek, kişiler bu anıları başkalarından gizlemek isterken kendileri de unutmuş olabilirler veya olaylar yaşanıldığında travmatik olarak yorumlamasalar da sonradan baktıklarında fikirleri bu olayların travmatik olduğu yönünde değişmiş olabilir. İnsanların çoğunun ise travmatik anıların bilinçdışına bastırıldığına ve bu yüzden hatırlanmadığına inandığı bulunmuştur. Fakat, özellikle terapistlerin bu konuda dikkatli olması gerekmektedir. Kişiler hiç yaşamadıkları sahte anıları sanki bastırdıkları anılarını yeniden hatırlıyormuş gibi düşünebilirler.


Kaynakça: Otgaar, H., Howe, M. L., & Patihis, L. (2021). What science tells us about false and repressed memories. Memory, 30(1), 16–21. https://doi.org/10.1080/09658211.2020.1870699